Uygarlaşma İlerleme Midir?
Bu yazımda sadece 20. ve 21. yüzyılda
yaşantıladıklarımız- tanık olduklarımız üzerine uygarlık, medeniyet ve ilerleme kavramları için bir
değerlendirme yapacağım. Ayrıca bu konunun irdelenmesini insani yaşantımızı gözden geçirebilmesine bir vesile olmasını
diliyorum.
Uygarlık, bir ülkenin, bir toplumun, maddi
ve manevi varlıklarının fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü;
medeniyet (TDK, 2005, Ankara) olarak tanımlanırken; Uygarlaşma ise Uygar duruma
gelme olarak betimlenmiş kavramlardır. İlerleme kavramı ise uygarlık kavramının
ikamesi olarak sıkça kullandığımız bir diğer sözcüktür. Ancak ilerlemenin tanımına
baktığımızda tam olarak aynı anlamı vermediklerini görüyoruz. Yine TDK’nın
tanımlamasıyla İlerleme: Daha iyi, daha yetkin, daha değerli, daha yüksek bir
duruma doğru basamak basamak oluşan gelişme; terakki…olarak geçiyor.
Bu kısa hatırlatmaları yaptıktan sonra
uygar-lığın/laşmanın şehirleşme, sanayileşme, teknikleşme, hız,
profesyonelleşme, kontrol/denetim altına alabilme…vs. durumlarında olan
toplumlar için artık kullandığımıza dikkat çekmek istiyorum.
Uygarlığımız bizi ilerletiyor mu?
Soruyu cevaplandırabilmek için elbette ki
çağımız kültürünün var ettiklerine bakacağız. Son 100 yıla kadar insanın çok
farklı amaçlar için inşa ettiği (köprüler, evler, ibadethaneler, medreseler,
kütüphaneler, hastaneler…vs) yapılara baktığımızda onların sadece işe
yararlılıkla sınırlı kalmayan, mutlaka hem estetik hem kullanım alanlarında
ince bir düşünüş, mahir bir işçilik ve bilgece bir tasarımla yapılmış
olduklarını görüp hayran kalıyoruz. Ve bizi bunlar karşısında huşu içinde
bırakan da tasarımların içine işlemiş ruhaniyet, beşerin iç dünyasına kadar
inip onun temaşa etmesine de vesile olabilecek ruh halleri yaratabilmesidir.
Peki, çağımız kentleşmesinde bunları hissedebiliyor muyuz, bunu bir düşünelim.
Uygarlaşma ve Bilgi
Anlamak öylesine haz verici bir süreçtir ki
insanın kendi tarihi boyunca ortaya çıkarmış olduğu bilimsel, edebi, sanatsal,
mimari, düşün alanındaki tüm yetkin
işler temelde bu fiilin eseridir. Ve insan ancak merak ettiği ve
gözlemlediğinin sabırlı bir takipçisi olarak bu hazza ulaşabiliyor.
Anladıklarımızdan çıkarsadıklarımızla böylece bilgi dediğimiz düşünme
malzemelerini ediniyoruz. Bu bağıntılar ilerlemenin olmazsa olmaz öncülleridir,
uygarlaşmanın değil. Çünkü uygarlığımız (son 100 yılımız) mekânı, insan
yaşantılarını, araçlarını değiştirirken bilgiyi tekniğin bir hizmetkârı olarak
kullanmaktadır. Ve maalesef ki bu yüzyıl medeniyeti insanı geliştirme
görevinden kendisini azletmiş, onun yerine her türden tekniği geliştirecek
insanı yetiştirme amacını üstlenmiştir. Bu nedenle bilgisi de şekilseldir,
biçimseldir, faydacıdır, içerik barındırmak zorunda değildir; daha çok
‘işlevselliği olacak’ olanı arayan bir düşünce yapısına sahiptir. İlerlemenin
kendisi tüm varlığımızla, ruhaniyetimizle yine insana hizmeti temel alan olumlu
bir değişim olup diğer yandan dolaylı olarak uygarlığı da kendisiyle beraber
getirebilir. Ancak ilerlemeyle somut çevremizde illaki çok büyük değişimler
olmasına gerek yoktur yani zorunlu değildir. Kısacası zaman ilerler ancak
ilerleyen zaman içindeki her medeniyet ilerlemiş değildir.
Asrımızın Yaşam Kültürü
Artık çok hızlıyız her alanda, her bakımdan.
Fakat bu sözde marifet ne yazık ki körleşmemize neden oldu. Ayrıntıları artık
göremez, birbiri içine girmiş anlamları ayırt edemez, doyasıya hislenmemize
bile izin veremez oldu. Hatta sadece 10-15 dakika hiçbir şeyle ilgilenmeden
sessizce oturup düşünmek bile çoklarınca dayanılmaz bir şeydir. Ruhu ve aklı
hem eğlendiren hem de eğiten huzur; temaşa
etmek, belki bizi huşu içinde bırakacak bir uğraşı…vs. içinde olmakla mümkün
iken şimdi dinlenmeyi, huzuru kendimizi eğlendirerek elde edebiliyoruz.
Özellikle son 100-150 yıl içindeki bilimsel ve teknolojik ilerlemeleri doğru
kullanamayışımız belki de doğru anlayamayışımız hatta biraz da görgüsüzce
kullanmamız maalesef dimağlarımızda, varlık biçimlerimizde bizi aşağıya doğru
çekmiştir. Bireysel olmayı bencil olmaya hakkı olmak olarak gören, sosyal
ilişkilerinde bencil ben’ini bir şakül olarak kullanan uygarlığımızın yeni tip
insanlarıyız.
Zanaattan Sanata, Sanattan Postmodernizme
Emek, ölçü, sabır, araştırma, gözlem, tutku,
eğitme-eğitilme, nizam, ustalık, mahirlik, ızdırap, yılmama, sadakat, düşünmek,
ayar…vs. bu sözcükler zanaatı ve sanatı kendisi yapan niteliklerdir.
Yaşantılarını, dış dünyası ya da çevresini, hayata bakışını belki de
ütopyalarını, ızdıraplarını becerilerini kullanarak yorumlayan sanatçı eserinde
bir anlam yaratabiliyorsa, bir bakış açısı sunabiliyorsa, bakanda-izleyende
farklılıklar uyandırıyorsa kısacası bir şeyi tetikliyorsa o sanat amacına ulaşmıştır.
Sanat dediğimiz şeyin bunları karşılamak gibi bir rolü olmasaydı buna o zaman
hobi derdik. Demek ki sanatı hobiden ayıran bazı özellikler ve değerler var.
Bizi derinden etkileyen, bazen dünyamızda bile değişikliklere sebep olabilmiş
güçlü yapıtlar hem doğayla hem de toplumuyla iç içe olmuş, merakını hep
sırtında taşımış, emek vermekten yüksünmemiş, sabır göstermeyi en iyi
öğreticisi olarak görmüş sanatçıların eserleridir. Ve bunlar sadece
dönemlerinin değil kendilerinden sonraki çağların insanlarına bile ilham
vermiş, kendileri yok olmuş ancak yapıtlarıyla öğretmeye devam etmişlerdir. Bu
ancak içinde bir takım değerleri taşıyabilme özelliği gösteren yaratımla
mümkündür.
Maalesef medeniyetimiz tüm hızıyla, çabucak davranmak zorunda hissetmiş olmalı ki kendi sanatını da ancak postmodern olarak ifa edebilecek bir seviyeye gerilemiştir: Yaptım, oldu. Şiarı: ‘göremeyen aptaldır’, ‘sanatçı özgür olmalı’, ‘şekilciliğe karşıyız’…gibi izahatı bile yüzeysel, kör ve üzücü bir hale gelmiştir. Burada da yine ‘ben’ bilincinin yanlış kavrandığı anlaşılıyor. Değişim keyfi, amaçsız ve zihinsel doygunluktan uzak olunca yozlaşmaktan kaçınmak da zorlaşıyor.
Çağımızın Bilim, Eğitim ve Öğretim
Süreçleri Üzerine
21. yüzyıl uygarlığında eğitimimizin
durumu: Biyoloji okuyan birinin fizikteki enerjinin sakınımı yasasını bilmesi
canlının geçirdiği evrimsel süreçlerin nasıl olduğunu anlayabilmesi açısından
oysa bir zorunluluktur. Fizik bilimi dışlanarak biyoloji öğrenimi eksik kalır.
Matematik öğretiminin sadece işlemlerden ibaret olmadığı, zihinsel bir süreç
olduğu, akıl yürütme kabiliyetini artırdığını hatırlayıp çocuklara öncelikli
olarak bu becerilerin verilmesi gerektiğini de unuttuk. Felsefe öğrenimini ise
daha çok felsefenin bir tarihçesi olarak öğrenip, düşünülmüşler üzerine düşünme
olarak tamamlanıyor ve kendi bağımsız fikirlerimizi ortaya koyma
yeteneklerimizi eritiyoruz. İletişimi, konuşma becerilerini kendini haklı
çıkarma yöntemleri olarak algılıyor ifadelerimizi propaganda tarzında
yapıyoruz. Yani içeriği dolu ve ikna edici olana değil belagatı güçlü olana
ikna oluyoruz. Aileler ve hatta öğretmenlerimizin büyük bir kısmı bile
idealleri olanları hayalperest olarak görüyor, geleceklerinde kendilerini maddi
olarak en çok destekleyebilecek, işlerinde yükselebilecek bölümlere teşvik
ediyor. Henüz anaokuluna bile gitmeyen bebeklikten yeni çıkmış çocuklarımızın
daha çevrelerini, dünyalarını tanımaya fırsat vermeden hatta ne yaptıklarından
bile haberleri olmadan bale, piyano, spor gibi neredeyse tüm zamanlarını alacak
eğitimlere boğuyoruz….
İnsani değerlere doğal olarak da insana
değer katmayan, geliştirmeyen, bireyleri üretime sokmayan tüm değişimler
öldürücüdür. Bu tip bir uygarlaşmanın/çağdaşlaşmanın toplumları yıkıma
uğratması kaçınılmazdır. Her güncel olan yenidir, çağdaşlık ve modern olmanın
gerektirdiğidir o halde iyidir, anlayışının altyapısı boştur.
İlerlememiz temelde bireysel donanımımızı
(çok yönlü-çok disiplinli okumalar yapmak, araştırmacı olmak) artırmak,
olaylara eleştirel bakmakla mümkündür. Kuşkucu olmak iyidir, daha çok gözlem
yapabilmemiz için bizi teşvik eder. ‘Genelin kabul gördüğü doğrudur’ bir
denklem değil yanılsamadır.
Uygarlık/medeniyet/çağdaşlaşma toplumların
yaşantılarında hem içten hem dıştan değişiklikler yapsa da sonuçları her zaman
ilerlemeyi sağlayamıyor. Ve toplumsal ilerlemeler devlet yapısının, ulusların,
milletlerin kültürünün ve tarihi süreçlerinin farklılığından dolayı da aynı
biçimde olamaz.
Yorumlar
Yorum Gönder