Nişanlanma'nın Hukuki Boyutu

 Nişanlanmanın Hukuki Boyutu

Yazar: Av. Aylin Esra Eren

Evlenmek isteyen kişilerin, evlenmeden önce birlikte geçirdikleri zamanlar Medeni Kanun’da “nişanlılık” olarak adlandırılır. Türk Medeni Kanunu’muz Alman ve İsviçre medeni kanununda olduğu gibi, nişanlılık dönemini bir hukuki düzenleme olarak kabul etmiş ve buna ilişkin hükümler getirmiştir.

“Nişanlanma” ve “nişanlılık” aynı anlama geldiği düşünülmekle beraber aslında farklı anlamlara karşılık gelmektedir. Nişanlanma; kadın ve erkeğin karşılıklı olarak birbirlerine evlenme vaadinde bulundukları hukuki bir işlemdir. Örneğin; bir erkeğin bir kadına “Benimle evlenir misin?” şeklinde evlilik teklifinde bulunması akabinde kadının da kendisine “Evet evlenirim.” demesi anında nişanlılık başlar.

 

Türk Medeni Kanunu’nun 118. maddesinin 1.fıkrasında “Nişanlanma evlenme vaadidir.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu hukuki işlemin niteliği konusunda 3 farklı görüş bulunmaktadır.

Bunlardan ilki; ön sözleşme görüşüdür. Bu görüşe göre; Türk Medeni Kanunu’nda nişanlanmanın tanımı evlenme vaadi olarak düzenlenmesi sebebiyle doktrin nişanlanmanın evlenmenin yapılması borcunu doğuran ön sözleşme olduğu görüşündedir. Türk Borçlar Kanunu’nun 22. maddesinde taraflar ileride asıl amaçladıkları sözleşmeyi yapmayı birbirlerine taahhüt etmeye ön sözleşme denilmektedir.

İkinci görüş ise; karar görüşüdür. Bu görüş; nişanlanmada iki kişinin iradelerini ortaya koyarak birbirlerine uygunluğunu kabul etmeleriyle kurulan bir işlemdir.

Üçüncü görüş; sözleşme görüşüdür. Bu görüş; nişanlanmanın erkek ile kadının karşılıklı olarak birbirlerine uygun irade beyanlarıyla kurulan bir sözleşme olduğunu savunmaktadır. Ancak bu sözleşmenin Türk Borçlar Kanunu’ndan kaynaklı bir sözleşme olmadığı, aile hukukuna tabi bir sözleşme olduğu kabul edilmiştir. Doktrinde bu görüşü savunanlar; nişanlanmanın Türk Borçlar Kanunu’na da niteliği itibariyle de aykırılık olmaması görüşündedir. Türk Medeni Kanunu’nun 120. maddesinde evlenmeden kaçınan kişinin evlenme vaadini ihlal ederek nişanlısına karşı tazminat ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır. Nişanlanma ile birlikte taraflar evlenmeyi gerçekleştirme yükümlülüklerinin yanı sıra sadakat yükümlülükleri, aile hukukundan doğan yükümlülüklerini yerine getirmekle sorumludurlar.

 

Türk Medeni Kanunu’nda da açıkça düzenlendiği üzere; nişanlanmanın varlığından söz edebilmek için iki tarafın karşılıklı evlenme vaadinin bulunması gerekmektedir. Sadece bir tarafın evlenme vaadinin olması, nişanlanmanın hukuki sonuçlarını doğurmaz. Evlenme vaadi; sözle, yazı ile açıkça yapılacağı gibi, bu irade beyanını açıklayan bir başka davranışla da yapılmış olabilir. Kadın ve erkeğin sessiz kalarak nişan yüzüğü takmak için ellerini uzatmaları, evlenme vaadini içeren bir davranış olarak kabul edilmektedir.

Nişanlanma bir şekle bağlı değildir. Evlenmeye yönelik olarak yapılan davranışlarda evlenme vaadinin varlığı karine teşkil etmektedir. Muhafazakâr çevrelerde taraflar arasındaki cinsi münasebetin varlığı karşılıklı evlenme vaadine karine teşkil etmektedir. Her ülkede farklı şekillerde yapılan nişan törenlerinde karşılıklı olarak tarafların yüzük takmaları; toplum tarafından nişanlanmanın bir şekil şartı olarak kabul edilse de aslında nişan töreninin ve yüzük takmanın Türk Medeni Kanunu açısından bir şekil şartı olmadığı açıktır. Tarafların birbirlerine mesaj gönderme yolu ile evlenme teklifi etmesi ve diğer tarafın da bu teklife karşı kabul beyanını göndermesi, nişanlanmanın varlığını göstermektedir. İleride taraflar arasında bir hukuki ihtilaf oluşması halinde; nişan töreni veya yüzüklerin varlığının delil niteliğinde olacağı kabul edilmektedir.

 

Evlilik vaadini bizzat nişanlanacak olacak kişilerin kendilerinin yapması gerekmektedir. Temsil veya vekâlet yolu ile başkası adına nişanlanma mümkün değildir. Örneğin; anne-babalarının çocukları için evlenme vaadinde bulunmaları, nişanlanmanın hukuki sonuçlarını doğurmayacaktır.

 

Türk Borçlar Kanunu’nun 4. maddesinde; yüz yüze yapılan bir teklif derhal kabul edilmemiş ise, red edilmiş sayılmaktadır. Ancak; bu durum nişanlanma konusunda geçerli olmayacaktır. Hemen cevap verilmesi gerektiği açık olarak söylenmemiş ise, her evlenme teklifinin karşı tarafın düşünüp karar verebilmesi için zamana ihtiyacı vardır.

 

Nişanlanmanın hükümsüzlüğü hallerinden bahsetmek gerekirse bunlar;

Tarafların nişanlanma ehliyetinin olmaması bir hükümsüzlük hali olarak düzenlenmiştir.

Nişanlanmanın emredici hukuk kurallarına, ahlaka ve adaba aykırı olması halidir.

Evlenmenin imkânsız olması halidir.

Nişanlanmanın muvazaalı işleme dayalı olması halidir.

Tarafların irade beyanlarının sakat olması halidir.

 

Türk Medeni Kanunu’nun 10. maddesinde düzenlenen; tam ehliyetliler diğer hukuki işlemleri yapabilecekleri gibi nişanlanmayı da yapabileceklerdir.

Türk Medeni Kanunu’nun 15. maddesi gereği tam ehliyetsizleri açıklamak gerekirse; ayırt etme gücüne sahip olmayanlardır. Tam ehliyetsizler ayırt etme gücüne sahip olmadıklarından, yapacakları nişanlamaya dair işlemler kesin hükümsüzdür. Nişanlanma; kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğundan, temsilci ya da vekâlet ile yapılması mümkün değildir. Ayrıca tam ehliyetsiz kişiler evlenmeyecekleri için nişanlanmaları da mümkün değildir. 


Türk Medeni Kanunu’nun 118. maddesinin 2. bendine göre; sınırlı ehliyetsiz olan ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlılarda nişanlanma yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça küçüğü ya da kısıtlıyı bağlamaz. Sınırlı ehliyetsiz; yasal temsilcisinin rızasını almadan yaptığı nişanlanmanın geçerli olduğu, nişanlısına karşı sadakat yükümlülüğünün bulunduğu, ancak nişanın bozulmasından dolayı ortaya çıkacak mali sonuçların kendisine yüklenilemeyeceği söylenebilir.

Türk Medeni Kanunu’nun 452. maddesinin 2. bendine göre; velayet altındaki sınırlı ehliyetsiz kişiler kendilerini ehil göstermek suretiyle karşı tarafı aldatmış ise bu sebeple karşı tarafa vermiş oldukları zararları tazmin etmeye mecburdurlar.

Türk Medeni Kanunu’nun 451. maddesinin 2. bendine göre; tam ehliyetli taraf, karşı tarafın durumunu öğrendiğinde sınırlı ehliyetsiz olan kişinin yasal temsilcisine nişanlanmanın gerçekleşebilmesi için uygun bir süre içinde onay vermesini isteyebilir. Uygun süre içerisinde onay vermeyen yasal temsilci, tam ehliyetli olan tarafa nişana bozma imkânı da vermiş olur.

 

Nişanlıların birbirlerine olan yükümlükleri;

1- Vaade uygun davranma yükümlülüğü: Taraflar karşılıklı olarak birbirlerine evlenme vaadinde bulunmaları sebebiyle, evlenme vaadine uygun davranmakla yükümlüdürler. Evlenmeyi gerçekleştirmeyecek hallerden kaçınmaları gereklidir.

2- Evlenmeyi gerçekleştirme yükümlülüğü: Evlenmek için tarafların gerekli olan işlemleri yapmaları, evlilik için belediyeye başvurarak gün almaları, sağlık kontrollerinden geçmeleri gerekmektedir.

3- Sadakat yükümlülüğü: Taraflardan her biri nişanlılık sürecinde birbirlerine sadakatli davranmak ile yükümlüdürler. Evlenmeyi vaat eden kişilerin birbirlerine karşı evlenme isteklerini olumsuz şekilde etkileyecek davranışlardan kaçınmaları gerekmektedir. Sadakatsiz yükümlülüğüne aykırı davranışlar; boşanma davalarında olduğu gibi karşı tarafa tazminat isteme hakkını doğurur.

4- Nişanın Medeni Kanun anlamında yakın sayılması: Türk Medeni Kanunu’nun 151. Maddesinde; bir kimsenin yakınlardan birinin hayatı, sağlığı veya namus ve onuruna yönelik pek yakın ve ağır bir tehlike ile korkutularak evlenmesini bir nisbi butlan hali kabul etmiştir. Ayrıca; Türk Medeni Kanunu’nun 510. maddesinin 1. bendi uyarınca; yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemesi, mirasçılıktan çıkarma sebebi olarak düzenlenmiştir. Her iki maddede de “yakın” terimi aynı zamanda nişanlılığı da kapsar.

5- Destekten yoksun kalma ve manevi tazminat isteyebilme: Nişanlılardan biri haksız fiil sonucu ölmesi halinde, sağ kalan nişanlı; bu fiili gerçekleştiren faile karşı destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat davası açma hakkına sahiptir.

6- Tanıklıktan ve hâkimlikten kaçınma hakkı: Nişanlılardan biri diğer nişanlının davalı ya da davacı olduğu bir davada, nişanlının sanık olduğu bir ceza davasında tanıklık yapmaktan kaçınma hakkına sahiptir. Bu durum nişanlılardan birinin bu davalarda hâkim olarak görev yapması halinde de geçerlidir.

 

Nişanlılığın sona ermesi halleri;

1- Evlenme: Nişanlıların birbirleri ile evlenmesi halinde nişanlanma sona erer.

2- Tarafların anlaşması: Nişanlılar karşılıklı olarak nişanlılık ilişkisini sonlandırmaya ilişkin anlaşmışlarsa; nişanlılık ilişkisi sona erer. Bu anlaşma şekle bağlı değildir. Taraflar birbirlerinden hediyelerin geri verilmesini isteyebilirler.

3- Bozucu şartın gerçekleşmesi: Bozucu şarta bağlı olarak yapılan bir nişanlanmada; bozucu şartın gerçekleşmesi halinde nişanlılık sona erer.

4- Evlenmenin imkânsızlaşması: Nişanlılardan birinin sona ermesi halinde nişanlılık sona erer.

5- Kesin bir evlenme engelinin meydana gelmesi: Nişanlıların evlenmesinde kesin olarak bir engel bulunması halinde örneğin; akıl hastalığı, nişanlılardan birinin diğerinin evlatlığı olması hali nişanı kendiliğinden sona erdirir.

6- Nişanın bozulması: Nişanlıların irade beyanları sonucu nişanlılıkları sona erer. Bu durumun açık irade beyanı ile yapılması gerekmez. Örneğin; nişanlının mesajlara cevap vermemesi, bulunmuş olduğu hiçbir haber vermeden şehri terk etmesi, buluşma taleplerini geri çevirmesi, aramaları cevaplamaması halleridir.

 

Nişanlılığın tek taraflı olarak sona erdirilmesi halinde; nişanlıların birbirlerinden tazminat isteme hakları vardır. Tazminat ödeme yükümlülüğünde olan kişi; nişanın bozulmasında kusurlu olarak kabul edilen taraftır. Haklı bir sebep olmaksızın, nişanın bozulmasına sebebiyet veren taraf; kusurlu kabul edilmektedir. Bu sebeple tazminat ödemekle sorumlu tutulmaktadır. Eğer nişanın bozulmasındaki haklı sebep; diğer tarafın kusurlu davranışları neticesinde oluştu ise bu durumda nişanı bozan taraf, diğer taraftan tazminat isteme hakkına sahiptir.

Nişanın bozulması herhangi bir haklı sebebe dayanmıyor ise; bu durumda hiçbir taraf birbirinden tazminat isteyemeyecektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çocuk Hakları ve Günümüzdeki İhlalleri

Düşünce Özgürlüğü

Türkiye'de Göçmen Kadınlar